En Sabah Nur/Apocalypse
Güçleri: Apocalypse fiziksel olarak çok kuvvetlidir. Ayrıca vücudundaki atomların yapısını değiştirebilir, telekinetik güçleri ile uçabilir, yiyecek ve içeceksiz haftalarca hayatta kalabilir, pek çok insan ve mutant için ölümcül olabilecek yaraları çabucak iyileşebilir. Vücudu giderek yaşlanmakta ve sahip olduğu enerjiyi kaldıramamakta olduğundan bilincini başka vücutlara aktarmaya gerek görmektedir. Apocalypse gezegenin en güçlü varlıklarından biridir.
Biyografi: Apocalypse eski Mısır'da yaklaşık 5000 yıl önce doğdu. Anormal ve çirkin görünümünden dolayı çölde ölüme terkedildi. Fakat Sandstormers adlı bir kabilenin lideri olan Baal çocuktaki güç potansiyelini farkedince onu kendisi yetiştirdi ve ona 'The First One' (İlk Olan) anlamına gelen En Sabah Nur adını verdi. Nur büyüdükçe zeka ve güç yönünden kabilesindekileri geçmeye başladı. İnsana benzemeyen görünümü ve garip güçleri yüzünden sürekli korkulan ve nefret edilen Nur bu davranışlara karşı kalbini katılaştırmasını bildi. Nur, kabilesinin baş kuralını çok çabuk öğrendi: Sadece en zor sınavlardan geçen en güçlüler hayatta kalmayı hakederler.
Bu sıralarda Mısır, Firavun Rama-Tut tarafından yönetiliyordu. Pek çok kişinin bir tanrı sandığı Rama-Tut aslında düşen bir yıldız gemisinden Baal ve kabilesi tarafından kurtarılmış, çok ilerideki bir gelecekten gelen bir zaman yolcusuydu. Mısır'ı hakimiyetine alıp güç kazandıktan sonra Rama-Tut, gemisinin yerini öğrenmek için Baal ve kabilesini katlettirdi, kurtulanlar ise işkenceye maruz kaldı. Aslında Rama-Tut'un geçmişe geliş nedeni Apocalypse'in bu zamanlarda doğmuş olduğunu bilmesinden dolayıydı. Gezegendeki en güçlü varlığın doğduğu zamana gidip onun efendisi olmayı istemişti. Rama-Tut varisi olması için Nur'dan bağlılık yemini etmesini istedi. Nur bunu reddederek savaştı. Rama-Tut yenilerek geleceğe kaçtı. O zamandan beri Nur, Apocalypse olarak gezegeni fethetme hırsı ile yaşadı. Savaşlarla kavrulan ve sadece güçlülerin hayatta kalıp, zayıfların yokoldukları bir gezegenin efendisi olmayı istedi.
Günümüzde ise Apocalypse ilgisini Charles Xavier'ın öncülüğündeki X-Men'e çevirdi. Angel kanatlarını kaybedince intihar etmeyi denediğinde onun hayatını kurtararak mekanik kanatlar taktı ve kendi adamlarından biri yaparak ona Death adını verdi. Angel, Apocalypse'in hükmünden kurtuldu ama ruhunda Nur'un karanlık bir izi kaldı. Cyclops'un oğlu Nathan Summer'ın (Cable) büyüdüğünde onu yenebilecek kadar güçlenebileceğini anlayınca ona tekno-virüs bulaştırdı. 2000 yıl ileriye giderek hayatı kurtarılan Nathan, Apocalypse'in en büyük düşmanı oldu. Kendi bilincini aktarabileceği bir vücut aradığı zaman insanlık tarihine yön verecek çok güçlü oniki mutantı kaçırmayı planladı. Bu sefer Wolverine'i hükmü altına alarak ona Death adını verdi. Wolverine, Apocalypse'in bilinci üzerindeki hükmünü yoketmeyi başardı, fakat o bunu yapana kadar Apocalypse çoktan amacına ulaşmış ve istediği oniki mutantı yakalamıştı. Bunlar Cyclops, Phoenix, Cable, Profesör X, Storm, Iceman, Magneto, Polaris, Bishop, Sunfire, Living Monolith ve Mikhail Rasputin idi.
Bu oniki mutantı bir makineye bağladı ve enerjilerini kendine aktardı. Bu enerji ile çok güçlü telepatik ve telekinetik güçleri olan bir zaman yolcusu Nate Grey'in (X-Man) vücuduna geçebilecekti. Tüm takım arkadaşları çaresizken Cyclops, X-Man'e yardım etmeyi başardı, fakat bunun sonucunda Apocalypse ile birleşti. Phoenix telepati güçleri ile oluşan bu yeni varlığın içinde kocasının bir parçası olduğunu anlayınca X-Men'in onu yoketmesine engel oldu. Tüm takım arkadaşları Cyclops'u öldü sanırlarken buna inanmayanlar sadece Phoenix ve Cable idi. Onun izini bulmayı başararak Apocalypse'in Cyclops'un zihni üzerindeki kontrolünü yokettiler ve onu kurtarmış oldular.
Erik Magnus Lehnsherr/Magneto
Güçleri: Magneto'nun manyetik güçleri vardır. İçinde metal elementleri bulunan herşeye istediğini yapabilir, manyetik koruma alanları yaratabilir, manyetizma gücü ile ağırlığı 100 ton gelen objeleri bile kaldırabilir. Aynı zamanda az da olsa psişik güçleri de vardır, bu sayede psişik saldırılara karşı kendisini koruyabilir ve basit seviyede zeka okuyabilir. Magneto gezegenin en güçlü mutantlarından biridir.
Biyografi: Erik daha güçlerini keşfetmeden çok zaman önce soykırımın ne demek olduğunu öğrendi. Çocukluğu Polonya'daki dehşet verici Nazi ölüm kampı Auschwitz'de geçti. Burada yapılan katliamlarda ailesinin kurtulan tek üyesiydi. Erik'in bu kampta yaşadıkları hayatı boyunca asla unutamayacağı şeylerdi. Burada hoşgörüsüzlüğün ve katliamın korku verici yüzünü gördü. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Auschwitz'de yardım ettiği Magda adlı bir çingene kızı ile evlendi. Birkaç yıl sonra ilk çocukları Anya doğdu. Bir grup tarafından evleri ateşe verildiğinde Erik küçük kızlarını yangından kurtarmaya çalışırken mutant güçleri açığa çıktı. Müthiş bir öfkeyle onlara saldıranları öldürdü. Korkuya kapılan karısı Magda hemen Erik'ten kaçtı. Eric kaçan karısının ikiz çocuklarına hamile olduğundan habersizdi.
İsrail'e giden Erik burada bir hastanede gönüllü olarak çalışmaya başladı. Burada telepatik yeteneklere sahip genç bir mutant olan Charles Xavier ile iyi bir dostluk kurdu. Fakat Xavier'ın homo sapienlar ve homo superiorların birarada barış içinde yaşayabilecekleri inancına Erik katılmıyordu. Bu konudaki tüm karamsarlığına rağmen Xavier'ın düşüncelerine inanmak istedi, ama zamanla bunun imkansız olduğuna kanaat getirdi. İnsanların daha önce farklı inançlara ve milliyetlere sahip kişilere karşı uyguladığı soykırımı çocukluğunda çok net bir şekilde görmüş olan Erik, insanların aynı soykırımı mutantlara karşı da uygulayacağını biliyordu. Tarihin bir kere daha tekrarlanmamasını sağlamaya çalışacağına yemin etti. Mutantların insan evriminin bir sonraki aşaması olduğuna ve dünyayı mutantların kontrol etmesi gerektiğine inanan Erik tüm dünyanın mutant terorist olarak tanıyacağı Magneto oldu. Cape Citadel'deki füze üssünü ele geçirmeye çalıştığında Xavier'ın öğrencileri X-Men ile ilk kez çarpıştı. X-Men planlarının önüne bir engel olarak çıkınca Magneto da kendi mutant birliğini kurdu. Bu birlik Brotherhood of Evil Mutants idi (sonraki yıllarda Marvel Comics yazarları yerinde bir kararla grubun adındaki 'Evil' kelimesini çıkarınca Brotherhood of Mutants oldu). Bu grubun üyeleri arasında Wanda Maximoff / Scarlet Witch (bakınız: Avengers sitesi) ve Pietro Maximoff / Quicksilver (bakınız: Avengers sitesi) adlı iki genç kardeş de vardı. Magneto yıllar sonra bunların kendi çocukları olduğunu öğrenecekti.
Magneto'nun fanatizmi zamanla amaçlarından sapmasına neden oldu. X-Men ile savaşırken Shadowcat'i ciddi olarak yaralaması onun için tam bir şok etkisi yarattı. Gereksiz yere bir mutanta zarar verdiği için kendi davranışlarına şaşıran ve korkan Magneto dünyanın yörüngesindeki M Astroidi üzerinde kurduğu üsse çekildi. Bir süre sonra işlediği suçlardan dolayı yargılanmak için kendini kanuna teslim etmeye karar verdi. Magneto'yu insanlığa karşı işlediği suçlardan yargılamak için özel olarak toplanan Uluslararası Adalet Mahkemesi bir karara varamadan çıkan olaylar yüzünden dağıldı. Xavier'ın yardımı ile Magneto, X-Men'e yardım etmesi için okula getirildi. Xavier'ın kuzeni gibi davranan Magneto yeni bir mutant birliği olan New Mutants adlı grubu eğitmeye başladı. Magneto ve ekip üyeleri arasındaki ilişkiler kötüye gitmeye başlayınca New Mutants'takiler onun emirlerini dinlememeye başladılar. Bu içlerinden birinin ölümüyle son buldu. Öğrencilerinden birinin ölümü Magneto'yu bunalıma sokarken yeni çıkan Mutant Kodlama Yasası'na duyduğu tepki ve Xavier'ın yöntemlerinden hoşnut olmaması ekibi terketmesine neden oldu.
Tekrar M Astroidi'ne dönen Magneto kendi yöntemlerini uygulamaya başlayınca dünya onu yeniden kötü bir adam olarak görmeye başladı. Xavier ise hala eski dostunun bir gün kendi yanına katılacağı umudunu taşımaktaydı, ta ki Magneto, Wolverine'in adamantium iskeletini vücudundan sökene kadar. Bunun üzerine Xavier telepati güçlerini kullanarak Magneto'nun beynine ciddi zararlar verdi. İyileştikten sonra Magneto o güne kadar yaptığı en büyük planı gerçekleştirdi: Dünyayı büyük bir manyetik alanın içine hapsetti ve bu alanı kaldırmanın karşılığında mutantların kendi kendilerini yönetebileceği bir ülke istedi. Birleşmiş Milletler bu isteği kabul etti. BM üyeleri eğer Magneto'ya istediğini verirlerse onun bir daha dünyayı rahatsız etmeyeceğini düşünerek ona Afrika'da bir ada olan Genosha'nın yönetimini verdiler. İlginçtir ki Magneto'nun yönetimini elde ettiği Genosha bir zamanlar mutantları köle olarak kullanıp katletmesiyle tanınan bir ülkeydi.
Magneto iç savaşla harabeye dönmüş ülkeyi yeniden inşa etmeyi başardı. Mutantları hükümetin üst kademelerine getirirken ülkedeki insanların haklarını da korudu. Sivil savaş ve Legacy Virus hastalığıyla zayıflamış olan ülke Legacy Virus'un tedavisinin bulunup tüm hasta mutantların iyileşmesinin ardından iyice güçlenmeye başladı. Ülkedeki insanlar burayı yavaş yavaş terkedince Genosha bir mutant ülkesi oldu. Magneto tekrar tüm dünyayı kontrolüne alma arzusunu duymaya başlayınca mutantlarla dolu bir ülke ile dünyaya meydan okudu. Kendisine en büyük engel olarak gördüğü Charles Xavier'ı kaçırarak onun yaralı vücudunu Genosha'nın kalbi olan Magda Square'de herkesin görebileceği bir yere bağladı. O sıralarda diğer ekip üyeleri ortalarda olmadığı için Cyclops, Wolverine ve Jean'in toparladığı bir grup deneyimsiz mutanttan oluşan X-Men, Genosha'ya gizlice sızdı. Herşeyin kendi aleyhlerine olmasına rağmen Xavier'ı kurtarmayı başardılar. X-Men ile savaşırken Wolverine pençelerini gövdesine saplayınca Magneto ciddi olarak yaralandı. X-Men, Xavier ile birlikte üslerine geri dönerken Magneto iyileşmek için sessiz bir bekleyişe girdi.
Magneto, X-Men'in ilk ve hiç kuşkusuz en büyük düşmanıdır. Aslında onun için tam olarak bir kötü adam denilemez, ama uyguladığı yöntemler pek çok kez aşırıya kaçtığından dünyanın gözünde bir suçlu konumundadır. En önemli rakibi Prof. X ile eski dost olmaları onların mücadelelerine ilginç bir boyut katar.